Sarp
New member
Yasayı Kim Belirler? — Bir Hikâyenin İçinden Adalet Arayışı
“Bir gün, yasaların nasıl yazıldığını merak ettim. Çünkü bana göre adalet, kimin elinde kalem tuttuğuna bağlıydı.”
Bu cümleyi, hikâyemizin anlatıcısı olan Deren, forumda paylaştığı gönderisine yazmıştı. Sıradan bir sabah kahvesi eşliğinde başladığı yazı, kısa sürede binlerce okunmaya ulaştı. Çünkü Deren sadece bir hukuk sistemini değil, yasaların ardındaki insanları sorguluyordu.
I. Bölüm – Taş Duvarların Ardında Yazılan Kurallar
Deren, hukuk fakültesinde yüksek lisans yapan bir araştırmacıydı. Kadim metinleri incelerken, tarihin en eski yasalarından biri olan Hammurabi Kanunları’na rastlamıştı.
Taş tabletlere kazınmış o sert ifadeler arasında, bir şey dikkatini çekmişti: hiçbir yerde, o yasaları yazanların kadınların duygularına, çocukların güvenliğine ya da toplumun içsel dengelerine dair tek bir kelime bile etmediği.
Bir gece, arkadaş grubu arasında tartışma çıktı. Arda, Deren’in uzun süredir üzerinde çalıştığı konuya atıfta bulunarak sordu:
— “Ama Deren, yasayı kim belirler? Krallar mı, filozoflar mı, yoksa halk mı?”
Deren gülümsedi:
— “Belki hepsi biraz, ama asıl belirleyen, o dönemin korkuları ve umutları.”
II. Bölüm – Bir Masanın İki Yanı
Bir hafta sonra Deren, “Yasayı Kim Belirler?” konulu bir tartışma paneline davet edildi. Panelde iki ana konuşmacı vardı:
Birincisi, stratejik analizleriyle tanınan siyaset bilimci Murat; diğeri ise toplumsal psikoloji alanında çalışan Prof. Elif.
Murat, söz aldığında haritalar, güç dengeleri ve diplomatik örneklerle dolu bir sunum yaptı. Onun gözünde yasa, “kaosu önlemenin aracıydı.”
Elif ise konuşmasına sessizce başladı:
— “Yasa, sadece düzenin değil, vicdanın da yansımasıdır. İnsanları korkutarak değil, birbirine yaklaştırarak işler.”
Salonda bir sessizlik oldu. Murat’ın analitik yaklaşımı ile Elif’in empatik bakışı çatışmak yerine birbirini tamamlıyordu. Deren o anda fark etti: yasalar sadece mantıkla değil, insan kalbinin titreşimiyle de şekilleniyordu.
III. Bölüm – Tarihin Fısıltıları
Deren, araştırmasını derinleştirdikçe yasaların tarih boyunca nasıl evrildiğini gördü. Antik Roma’da yasa “Senatus Populusque Romanus” yani “Senato ve Halk” adına yazılırdı ama gerçekte kararları senatörler verirdi.
Orta Çağ’da Tanrı’nın sözcüleri olarak din adamları yasaları belirlerken, modern çağda yasa koyucu olarak parlamentolar sahneye çıktı.
Ancak hiçbir dönem, halkın tamamı o masada oturmamıştı. Kadınların, yoksulların, azınlıkların sesi hep gecikmeli duyulmuştu.
Bu tarihsel sessizlik, Deren’in içinde yankılandı:
“Yasayı kim belirler?” sorusu artık sadece akademik değil, vicdani bir soruya dönüşmüştü.
IV. Bölüm – Meclisin Ötesinde Bir Yasa
Bir akşamüstü, Deren küçük bir beldede halk toplantısına katıldı. Belediye yeni bir çevre düzenleme yasasını tartışıyordu.
Murat da oradaydı; planları, maliyetleri ve stratejik kazanımları anlattı. Elif ise söz aldığında çevredeki yaşlıların ve çocukların sesini hatırlattı:
— “Yasalar, toprak gibi olmalı; dokunduğunda yaşamı hissettirmeli.”
Toplantı sonunda, halk iki öneriyi birleştirdi. Stratejiyle vicdanı, akılla duyguyu harmanladı. İşte o an Deren, tarihin belki de en sade gerçeğini gördü:
Yasayı belirleyen, kalem tutan el değil; o kalemin hangi kalple yönlendirildiğidir.
V. Bölüm – Forumun Sorusuna Cevap
Forumdaki okuyucular Deren’in hikâyesine yorumlar yağdırdı:
— “Yasayı halk belirlemeli!”
— “Hayır, bilgi sahibi olanlar yazmalı!”
— “Belki de yasa, hep birlikte yazıldığında adil olur.”
Deren, yanıt olarak tek bir şey yazdı:
> “Adaletin sahibi yoktur; onu yaşatanlar vardır.”
VI. Bölüm – Günümüze Yansıyan Gölge
Bugünün dünyasında da yasa hâlâ masaların, çıkarların ve güç dengelerinin arasında şekilleniyor. Fakat dijital çağ, bu soruyu yeniden gündeme taşıdı.
Sosyal medya yasaları, yapay zekâ düzenlemeleri, iklim politikaları… Artık yasa sadece kâğıt üzerinde değil, verilerde, algoritmalarda, hatta duygusal farkındalıkta yazılıyor.
Deren’in çalışması, UNESCO’nun etik yasaları üzerine yaptığı araştırmalarda referans olarak gösterildi. Çünkü onun bakışı, hem stratejik hem insaniydi — erkeklerin çözüm arayışını, kadınların duyarlılığını eşit düzlemde harmanlayan bir vizyondu.
VII. Bölüm – Düşünmek İçin Bir Çağrı
Yasayı kim belirler sorusunun yanıtı, belki de şu anda bu forumda yazan herkesin içinde gizli.
Belki siz, bir öğretmensiniz; çocuklara “doğru”yu öğretiyorsunuz.
Belki bir yazılımcısınız; yeni bir yapay zekâ sisteminde sınırları kodluyorsunuz.
Belki de sadece adil bir dünya hayal ediyorsunuz.
O hâlde kendinize sorun:
> “Benim davranışlarım, kelimelerim, kararlarım — küçük de olsa — bir yasa oluşturuyor mu?”
Çünkü belki de yasa, hiçbir zaman yukarıdan inmez. Aşağıdan, insanların yüreğinden doğar.
Ve o yasayı kim belirlerse, gelecek de onun kaleminden yazılır.
Kaynaklar ve İlham Notları
- Hammurabi Kanunları, M.Ö. 1750, British Museum Arşivleri
- Hannah Arendt, The Human Condition, 1958
- Carol Gilligan, In a Different Voice: Psychological Theory and Women’s Development, 1982
- Kurgusal karakterler: Deren, Murat, Elif — sembolik toplumsal rolleri temsil eder.
---
Bu hikâye, yasaların insan eliyle değil, insan bilinciyle yazıldığı fikrini anlatır:
“Yasayı kim belirler?” sorusu, aslında “İnsanı kim yönlendirir?” sorusuyla aynıdır.
“Bir gün, yasaların nasıl yazıldığını merak ettim. Çünkü bana göre adalet, kimin elinde kalem tuttuğuna bağlıydı.”
Bu cümleyi, hikâyemizin anlatıcısı olan Deren, forumda paylaştığı gönderisine yazmıştı. Sıradan bir sabah kahvesi eşliğinde başladığı yazı, kısa sürede binlerce okunmaya ulaştı. Çünkü Deren sadece bir hukuk sistemini değil, yasaların ardındaki insanları sorguluyordu.
I. Bölüm – Taş Duvarların Ardında Yazılan Kurallar
Deren, hukuk fakültesinde yüksek lisans yapan bir araştırmacıydı. Kadim metinleri incelerken, tarihin en eski yasalarından biri olan Hammurabi Kanunları’na rastlamıştı.
Taş tabletlere kazınmış o sert ifadeler arasında, bir şey dikkatini çekmişti: hiçbir yerde, o yasaları yazanların kadınların duygularına, çocukların güvenliğine ya da toplumun içsel dengelerine dair tek bir kelime bile etmediği.
Bir gece, arkadaş grubu arasında tartışma çıktı. Arda, Deren’in uzun süredir üzerinde çalıştığı konuya atıfta bulunarak sordu:
— “Ama Deren, yasayı kim belirler? Krallar mı, filozoflar mı, yoksa halk mı?”
Deren gülümsedi:
— “Belki hepsi biraz, ama asıl belirleyen, o dönemin korkuları ve umutları.”
II. Bölüm – Bir Masanın İki Yanı
Bir hafta sonra Deren, “Yasayı Kim Belirler?” konulu bir tartışma paneline davet edildi. Panelde iki ana konuşmacı vardı:
Birincisi, stratejik analizleriyle tanınan siyaset bilimci Murat; diğeri ise toplumsal psikoloji alanında çalışan Prof. Elif.
Murat, söz aldığında haritalar, güç dengeleri ve diplomatik örneklerle dolu bir sunum yaptı. Onun gözünde yasa, “kaosu önlemenin aracıydı.”
Elif ise konuşmasına sessizce başladı:
— “Yasa, sadece düzenin değil, vicdanın da yansımasıdır. İnsanları korkutarak değil, birbirine yaklaştırarak işler.”
Salonda bir sessizlik oldu. Murat’ın analitik yaklaşımı ile Elif’in empatik bakışı çatışmak yerine birbirini tamamlıyordu. Deren o anda fark etti: yasalar sadece mantıkla değil, insan kalbinin titreşimiyle de şekilleniyordu.
III. Bölüm – Tarihin Fısıltıları
Deren, araştırmasını derinleştirdikçe yasaların tarih boyunca nasıl evrildiğini gördü. Antik Roma’da yasa “Senatus Populusque Romanus” yani “Senato ve Halk” adına yazılırdı ama gerçekte kararları senatörler verirdi.
Orta Çağ’da Tanrı’nın sözcüleri olarak din adamları yasaları belirlerken, modern çağda yasa koyucu olarak parlamentolar sahneye çıktı.
Ancak hiçbir dönem, halkın tamamı o masada oturmamıştı. Kadınların, yoksulların, azınlıkların sesi hep gecikmeli duyulmuştu.
Bu tarihsel sessizlik, Deren’in içinde yankılandı:
“Yasayı kim belirler?” sorusu artık sadece akademik değil, vicdani bir soruya dönüşmüştü.
IV. Bölüm – Meclisin Ötesinde Bir Yasa
Bir akşamüstü, Deren küçük bir beldede halk toplantısına katıldı. Belediye yeni bir çevre düzenleme yasasını tartışıyordu.
Murat da oradaydı; planları, maliyetleri ve stratejik kazanımları anlattı. Elif ise söz aldığında çevredeki yaşlıların ve çocukların sesini hatırlattı:
— “Yasalar, toprak gibi olmalı; dokunduğunda yaşamı hissettirmeli.”
Toplantı sonunda, halk iki öneriyi birleştirdi. Stratejiyle vicdanı, akılla duyguyu harmanladı. İşte o an Deren, tarihin belki de en sade gerçeğini gördü:
Yasayı belirleyen, kalem tutan el değil; o kalemin hangi kalple yönlendirildiğidir.
V. Bölüm – Forumun Sorusuna Cevap
Forumdaki okuyucular Deren’in hikâyesine yorumlar yağdırdı:
— “Yasayı halk belirlemeli!”
— “Hayır, bilgi sahibi olanlar yazmalı!”
— “Belki de yasa, hep birlikte yazıldığında adil olur.”
Deren, yanıt olarak tek bir şey yazdı:
> “Adaletin sahibi yoktur; onu yaşatanlar vardır.”
VI. Bölüm – Günümüze Yansıyan Gölge
Bugünün dünyasında da yasa hâlâ masaların, çıkarların ve güç dengelerinin arasında şekilleniyor. Fakat dijital çağ, bu soruyu yeniden gündeme taşıdı.
Sosyal medya yasaları, yapay zekâ düzenlemeleri, iklim politikaları… Artık yasa sadece kâğıt üzerinde değil, verilerde, algoritmalarda, hatta duygusal farkındalıkta yazılıyor.
Deren’in çalışması, UNESCO’nun etik yasaları üzerine yaptığı araştırmalarda referans olarak gösterildi. Çünkü onun bakışı, hem stratejik hem insaniydi — erkeklerin çözüm arayışını, kadınların duyarlılığını eşit düzlemde harmanlayan bir vizyondu.
VII. Bölüm – Düşünmek İçin Bir Çağrı
Yasayı kim belirler sorusunun yanıtı, belki de şu anda bu forumda yazan herkesin içinde gizli.
Belki siz, bir öğretmensiniz; çocuklara “doğru”yu öğretiyorsunuz.
Belki bir yazılımcısınız; yeni bir yapay zekâ sisteminde sınırları kodluyorsunuz.
Belki de sadece adil bir dünya hayal ediyorsunuz.
O hâlde kendinize sorun:
> “Benim davranışlarım, kelimelerim, kararlarım — küçük de olsa — bir yasa oluşturuyor mu?”
Çünkü belki de yasa, hiçbir zaman yukarıdan inmez. Aşağıdan, insanların yüreğinden doğar.
Ve o yasayı kim belirlerse, gelecek de onun kaleminden yazılır.
Kaynaklar ve İlham Notları
- Hammurabi Kanunları, M.Ö. 1750, British Museum Arşivleri
- Hannah Arendt, The Human Condition, 1958
- Carol Gilligan, In a Different Voice: Psychological Theory and Women’s Development, 1982
- Kurgusal karakterler: Deren, Murat, Elif — sembolik toplumsal rolleri temsil eder.
---
Bu hikâye, yasaların insan eliyle değil, insan bilinciyle yazıldığı fikrini anlatır:
“Yasayı kim belirler?” sorusu, aslında “İnsanı kim yönlendirir?” sorusuyla aynıdır.