Sarp
New member
Rize’nin Ruhunu Taşıyan Bir Yiyecek: Laz Böreği Üzerine Bir Hikâye
Selam dostlar,
Bugün sizlerle kalbimin bir köşesinde özel bir yer eden bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Belki aranızda Rize’ye yolu düşenler vardır, belki de sadece Karadeniz’in yağmurlu sabahlarını uzaktan sevenler… Ama eminim bu hikâyenin içinde kendinizden bir parça bulacaksınız. Çünkü bu sadece bir yiyeceğin değil, bir duygunun, bir geleneğin, bir ilişkinin hikâyesi.
---
Yağmurla Başlayan Gün, Mis Kokan Bir Mutfak
O sabah Rize’nin üstüne yağmur ince ince düşüyordu. Evlerin saçaklarından süzülen damlalar, toprağa değdiğinde o tanıdık kokuyu yayıyordu: “Memleket kokusu.”
Mutfakta tencereler kaynıyor, demli çaydanlık buharıyla camları buğulandırıyordu. O sırada, mutfağın ortasında iki kişi vardı: Zeynep ve Ali. Evliliklerinin beşinci yılıydı. Birbirlerini çok seviyorlardı ama o sabah hava kadar ağır bir sessizlik vardı aralarında.
Zeynep, elinde oklava, önünde yufkalarla uğraşıyordu. Ali ise pencerenin önünde çayını karıştırıyor, arada sırada dışarıya bakıyordu.
“Yine sessizsin,” dedi Zeynep, gözlerini kaldırmadan.
“Düşünüyorum,” diye cevapladı Ali.
“Ne üzerine?”
“Hayat üzerine, iş üzerine… belki de bizim üzerine.”
---
Bir Böreğin İçine Saklanan Hisler
Zeynep, o anda elindeki yufkayı katlamayı bıraktı. Derin bir nefes aldı. “Ali, biliyor musun, annem derdi ki; ‘Bir kadın hamur yoğururken içine ne hissediyorsa, o hamurun tadına geçer.’ Şimdi ben bu yufkayı üzgün yoğuruyorum. O yüzden bu Laz böreği tatlı değil, hüzünlü olacak.”
Ali, o an sustu. Belki diyeceği çok şey vardı ama hiçbir kelime, o anın inceliğini bozmaya değmezdi.
Yavaşça masaya yaklaştı.
“Tamam,” dedi. “Öyleyse ben de yardıma geleyim. Belki birlikte yaparsak, tadı değişir.”
Ve öyle oldu.
Ali’nin elleri, Zeynep’in ellerine karıştı. Oklava dönmeye, tereyağı erimeye başladı. Yumurtanın sarısı pürüzsüz bir parlaklık veriyordu hamura.
İkisi birlikte mutfağı bir sevgi sahnesine çevirdiler. Zeynep yufkayı açarken, Ali dolgu karışımını hazırlıyordu. Süt, yumurta, şeker…
Ve en sonunda, o meşhur Karadeniz tatlısı: Laz Böreği.
---
Erkeklerin Çözüm Arayışı, Kadınların Kalp Dokunuşu
Ali, mühendis kökenli bir adamdı. Olaylara hep sistematik yaklaşır, sorun varsa çözüm arardı. “Bir problem varsa çözülür,” derdi.
Zeynep ise duygularla yaşayan biriydi. Onun için bir şeyin çözülmesi değil, hissedilmesi önemliydi. “Bazen çözmek değil, anlamak gerek,” derdi hep.
O gün mutfakta iki dünya buluştu.
Ali, hamurun katlarını düzeltirken “bak bu kat düzgün olmalı yoksa dağılır,” diyordu.
Zeynep ise gülerek “Hayat da öyle değil mi zaten? Her katmanında biraz tat, biraz acı var,” diye karşılık veriyordu.
Ve Ali, o an fark etti. Zeynep’in hayatla kurduğu bağ, onun formüllerinden çok daha derindi.
Laz böreği pişerken mutfağa yayılan koku, aslında bir özlemin, bir fark edişin kokusuydu.
---
Buhar, Koku ve Barış
Fırının kapağı açıldığında yayılan o tereyağlı, vanilyalı koku ikisini de büyüledi.
Zeynep, tatlıyı keserken elinin titrediğini fark etti.
Ali, çaydanlığı eline aldı, iki bardağa da dolu dolu çay koydu.
Sonra sustular. Sadece yağmurun sesi, fırının cızırtısı ve kalplerinin atışları vardı.
Zeynep, bir dilim Laz böreğini Ali’ye uzattı. “Tat bakalım,” dedi.
Ali bir lokma aldı.
“Tatlı,” dedi önce. Sonra gülümseyerek ekledi: “Ama içinde biraz hüzün var sanki.”
Zeynep gözlerini kaçırdı. “Belki de içime sinenleri hamura kattım,” dedi.
Ali, onun elini tuttu. “O zaman bundan sonra birlikte yoğuralım. Hüzünlü olmasın.”
---
Bir Tatlının Anlattığı Şey
O gün ikisi de anladı: Rize’nin Laz Böreği sadece bir tatlı değildi.
O, birlikte emek vermenin, sabrın, duygunun, anlayışın simgesiydi.
Her katında bir hatıra, her lokmasında bir duygu saklıydı.
Ve işte bu yüzden, her defasında Zeynep mutfağa girdiğinde Ali yanında olurdu.
Artık oklava tek kişinin değil, iki kalbin ritmine göre dönerdi.
Ve Laz Böreği’nin tadı, her defasında biraz daha derin, biraz daha tatlı olurdu.
---
Forumdaşlara Bir Söz
Dostlar, siz hiç bir yiyeceğe dokunurken geçmişi hissettiniz mi?
Bir tatlının kokusunda kaybolup, anılarınızı hatırladınız mı?
Belki annenizin pişirdiği bir yemek, belki bir sevgilinin hazırladığı çay…
Her biri aslında bir hikâye taşıyor.
Benim için Rize’nin Laz Böreği, sadece bir lezzet değil; sevmenin, anlamanın ve birlikte olmanın sembolü.
Sizlerin de böyle bir hikâyeniz var mı?
Belki bir mısır ekmeği, belki bir karalahana sarması…
Yazın, paylaşın. Çünkü her hikâye, bir yüreğe dokunur.
---
Son Söz
Rize’nin yağmuru gibi bazen hüzün, bazen umut yağar üzerimize.
Ama o yağmurdan sonra çıkan gökkuşağı, birlikte pişirdiğimiz, birlikte tattığımız anlarda gizlidir.
Ve belki de hayat, tıpkı Laz Böreği gibi…
Kat kat, tatlı, bazen hüzünlü, ama sonunda hep birleştirici.
---
Hadi forumdaşlar, siz de anlatın... sizin “Laz Böreği”niz hangisi?
Selam dostlar,
Bugün sizlerle kalbimin bir köşesinde özel bir yer eden bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Belki aranızda Rize’ye yolu düşenler vardır, belki de sadece Karadeniz’in yağmurlu sabahlarını uzaktan sevenler… Ama eminim bu hikâyenin içinde kendinizden bir parça bulacaksınız. Çünkü bu sadece bir yiyeceğin değil, bir duygunun, bir geleneğin, bir ilişkinin hikâyesi.
---
Yağmurla Başlayan Gün, Mis Kokan Bir Mutfak
O sabah Rize’nin üstüne yağmur ince ince düşüyordu. Evlerin saçaklarından süzülen damlalar, toprağa değdiğinde o tanıdık kokuyu yayıyordu: “Memleket kokusu.”
Mutfakta tencereler kaynıyor, demli çaydanlık buharıyla camları buğulandırıyordu. O sırada, mutfağın ortasında iki kişi vardı: Zeynep ve Ali. Evliliklerinin beşinci yılıydı. Birbirlerini çok seviyorlardı ama o sabah hava kadar ağır bir sessizlik vardı aralarında.
Zeynep, elinde oklava, önünde yufkalarla uğraşıyordu. Ali ise pencerenin önünde çayını karıştırıyor, arada sırada dışarıya bakıyordu.
“Yine sessizsin,” dedi Zeynep, gözlerini kaldırmadan.
“Düşünüyorum,” diye cevapladı Ali.
“Ne üzerine?”
“Hayat üzerine, iş üzerine… belki de bizim üzerine.”
---
Bir Böreğin İçine Saklanan Hisler
Zeynep, o anda elindeki yufkayı katlamayı bıraktı. Derin bir nefes aldı. “Ali, biliyor musun, annem derdi ki; ‘Bir kadın hamur yoğururken içine ne hissediyorsa, o hamurun tadına geçer.’ Şimdi ben bu yufkayı üzgün yoğuruyorum. O yüzden bu Laz böreği tatlı değil, hüzünlü olacak.”
Ali, o an sustu. Belki diyeceği çok şey vardı ama hiçbir kelime, o anın inceliğini bozmaya değmezdi.
Yavaşça masaya yaklaştı.
“Tamam,” dedi. “Öyleyse ben de yardıma geleyim. Belki birlikte yaparsak, tadı değişir.”
Ve öyle oldu.
Ali’nin elleri, Zeynep’in ellerine karıştı. Oklava dönmeye, tereyağı erimeye başladı. Yumurtanın sarısı pürüzsüz bir parlaklık veriyordu hamura.
İkisi birlikte mutfağı bir sevgi sahnesine çevirdiler. Zeynep yufkayı açarken, Ali dolgu karışımını hazırlıyordu. Süt, yumurta, şeker…
Ve en sonunda, o meşhur Karadeniz tatlısı: Laz Böreği.
---
Erkeklerin Çözüm Arayışı, Kadınların Kalp Dokunuşu
Ali, mühendis kökenli bir adamdı. Olaylara hep sistematik yaklaşır, sorun varsa çözüm arardı. “Bir problem varsa çözülür,” derdi.
Zeynep ise duygularla yaşayan biriydi. Onun için bir şeyin çözülmesi değil, hissedilmesi önemliydi. “Bazen çözmek değil, anlamak gerek,” derdi hep.
O gün mutfakta iki dünya buluştu.
Ali, hamurun katlarını düzeltirken “bak bu kat düzgün olmalı yoksa dağılır,” diyordu.
Zeynep ise gülerek “Hayat da öyle değil mi zaten? Her katmanında biraz tat, biraz acı var,” diye karşılık veriyordu.
Ve Ali, o an fark etti. Zeynep’in hayatla kurduğu bağ, onun formüllerinden çok daha derindi.
Laz böreği pişerken mutfağa yayılan koku, aslında bir özlemin, bir fark edişin kokusuydu.
---
Buhar, Koku ve Barış
Fırının kapağı açıldığında yayılan o tereyağlı, vanilyalı koku ikisini de büyüledi.
Zeynep, tatlıyı keserken elinin titrediğini fark etti.
Ali, çaydanlığı eline aldı, iki bardağa da dolu dolu çay koydu.
Sonra sustular. Sadece yağmurun sesi, fırının cızırtısı ve kalplerinin atışları vardı.
Zeynep, bir dilim Laz böreğini Ali’ye uzattı. “Tat bakalım,” dedi.
Ali bir lokma aldı.
“Tatlı,” dedi önce. Sonra gülümseyerek ekledi: “Ama içinde biraz hüzün var sanki.”
Zeynep gözlerini kaçırdı. “Belki de içime sinenleri hamura kattım,” dedi.
Ali, onun elini tuttu. “O zaman bundan sonra birlikte yoğuralım. Hüzünlü olmasın.”
---
Bir Tatlının Anlattığı Şey
O gün ikisi de anladı: Rize’nin Laz Böreği sadece bir tatlı değildi.
O, birlikte emek vermenin, sabrın, duygunun, anlayışın simgesiydi.
Her katında bir hatıra, her lokmasında bir duygu saklıydı.
Ve işte bu yüzden, her defasında Zeynep mutfağa girdiğinde Ali yanında olurdu.
Artık oklava tek kişinin değil, iki kalbin ritmine göre dönerdi.
Ve Laz Böreği’nin tadı, her defasında biraz daha derin, biraz daha tatlı olurdu.
---
Forumdaşlara Bir Söz
Dostlar, siz hiç bir yiyeceğe dokunurken geçmişi hissettiniz mi?
Bir tatlının kokusunda kaybolup, anılarınızı hatırladınız mı?
Belki annenizin pişirdiği bir yemek, belki bir sevgilinin hazırladığı çay…
Her biri aslında bir hikâye taşıyor.
Benim için Rize’nin Laz Böreği, sadece bir lezzet değil; sevmenin, anlamanın ve birlikte olmanın sembolü.
Sizlerin de böyle bir hikâyeniz var mı?
Belki bir mısır ekmeği, belki bir karalahana sarması…
Yazın, paylaşın. Çünkü her hikâye, bir yüreğe dokunur.
---
Son Söz
Rize’nin yağmuru gibi bazen hüzün, bazen umut yağar üzerimize.
Ama o yağmurdan sonra çıkan gökkuşağı, birlikte pişirdiğimiz, birlikte tattığımız anlarda gizlidir.
Ve belki de hayat, tıpkı Laz Böreği gibi…
Kat kat, tatlı, bazen hüzünlü, ama sonunda hep birleştirici.
---
Hadi forumdaşlar, siz de anlatın... sizin “Laz Böreği”niz hangisi?